Yeme içme süt yapmaz, her zaman bunu savunurum sevgili anneler. Süt yapan tek şey bol bol emzirmek, dinlenmek ve bebeğinizi sevmek. Oksitosin şart çünkü ❣️
Paylaşım sebebin; buradaki annelerin de bilinçli olmasını istiyorum.
Sevgili anneler yeme içme süt yapmaz. Süt kalitesi diye bir şey yoktur unutmayın bu arada yazı bilimsel makalelerden alıntıdır
Günümüzde, “Beslenme” oldukça popüler konulardan biridir. Beslenme konusunun kendi içinde bölümlere ayrıldığını görebiliriz; dengeli beslenme, yeterli beslenme, sağlıklı beslenme, çocukluk döneminde, yaşlılık döneminde, hamilelik döneminde beslenme gibi konu başlıkları sıralanabilir. Sanırım, bu popülariteden son nasibini alan, “Emzirme döneminde beslenme” konusu oldu. Bu konunun, uzman kişilerin de dahil olduğu pek çok tartışmayı ve bilgisel karmaşayı beraberinde getirdiğini görmekteyiz. Peki, gerçekten önemli midir emziren annenin beslenmesi? Bir anne yetersiz besleniyorsa, sütü bebeği için verimsiz midir? Nedenlerini açıklamak üzere, bu iki soruya verilebilecek en kısa ve doğru cevap kocaman bir “Hayır!” olmalıdır.
Öncelikle şunun altını çizmek gerekir; anne sütü (insan sütü) konsantrasyonu, sadece besin ihtiyacına yönelik bileşenleri içermez. Emzirmek, aynı zamanda beslenmenin yanı sıra koruma ve bağlanma ihtiyaçlarını da karşılar. Ayrıca, anne sütünde 200’ün üzerinde bileşik bulunur. Bu bileşiklerin büyük bir kısmını, bebeğin besin-dışı ihtiyacını karşılayan: anti-mikrobik faktörler, sindirim enzimleri, hormonlar, trofik faktörler ve büyüme modülatörleri oluşturur. Dolayısıyla, siz isterseniz dünyayı dolaşın, milyonlar harcayın ve olağanüstü besinler içeren bir mama imal ettirin, yine de anne sütünde bulunan yukarıda sıraladığım bu bileşenleri bebeğinizin mamasına ilave etmeniz mümkün değildir. Çünkü, bu faktörlerin büyük bir kısmı sadece insan sütünde bulunur ve diğer bazılarının da yeterli miktarı sadece türün sütüne özgüdür. Her kim ki, bu faktörleri mamaya ilave etmenin mümkün olduğunu söylüyorsa, yanlış bilgi veriyor, açıkça yalansöylüyordur. Buna göre, anne sütünün sadece besin içeriklerine takılmak, büyük bir anlama hatasıdır.
Peki öyleyse, neden emziren anneler emzirme dönemlerinde, türlü besin arayışlarına girer ve ne yesem de sütüm olsa, ne yesem de sütüm artsa derler? Çünkü, bir takım firmalar, uzmanlar aracılığıyla “Şunları mutlaka yiyin!”, ”Bol su için!”, “Bunları katiyen yemeyin” gibi, sözlü ve yazılı propagandalar yaparlar. Bu propagandaların nedenini az çok tahmin etmeniz mümkündür. Tüm bunlardan şiddetli bir biçimde olumsuz etkilenen annelerimiz ve dolayısıyla da emzirilen bebeklerimiz olur. Annelerin özgüvenleri ve sütlerine olan inançları zedelenir. Oysaki, bir annenin bebeğinin beslenmesinde en iyisini istemesi ve söylenti de olsa sütünü arttırmak için çeşitli takviye arayışlarına girmesi son derece doğaldır. Ancak, bu annelere şunu açıkça söylemek gerekir; bebeğinizin sadece sizin sütünüze ve sizin de sadece bebeğinizi emzirmeye ihtiyacınız vardır. Sütünüzün artması için başka HİÇBİR ŞEYE ihtiyacınız yoktur. Sütü arttıran dört temel eylem vardır: “Emzir!”, “Dokun!”, “Düşün!”, “Sev!”. İşte, sizin emzirme döneminizde, eğer eksikse tamamlamanız gereken dört değerli besin bunlar olmalıdır.
Bir annenin beslenmesi yetersiz dahi olsa, sütü ilk 6 ay bebeğine yetecek tüm besin ve besin-dışı içeriklere ve yeterli süt miktarına sahiptir. Annenin, süt üretimi için dışarıdan herhangi bir besin takviyesi almasına gerek yoktur. Kısacası, laktasyon yetersiz beslenme karşısında dahi sağlam durmaktadır. Bu nedenle de, bir anneye sırf emzirdiği için beslenme konusunda baskı yapılmaması gerekir. Şimdi gelin, bir annenin emzirme döneminde neden fazladan bir besin ihtiyacı yoktur bir bakalım.
Bir insanın emzirdiği için değil, kendi fizyolojik sağlığı için dengeli beslenmesi gerekir. Emziren bir annenin günlük besin ihtiyacı, ortalama bir yetişkinin günlük besin ihtiyacından fazla değildir. Buna suyu da dahil edebiliriz. Emziren annenin bol su tüketmesi gerekir gibi bir bilgi, aslında çok net bir bilgi değildir. Bir anne emzirirken bol su tüketmeye ihtiyaç duyuyorsa elbette tüketebilir. Ancak, suyu sütünü arttırmak amacıyla değil susuzluğunu gidermek amacıyla tüketmesi yeterlidir. Süt üretimi, bol su tüketerek değil, bol emzirerek artar. Annenin bu dönemde bedeninin sesini dinlemesi de oldukça önemlidir. Bedenimizde, ihtiyaç duyulan besinlere dair bir gereksinim oluşur ve beden sinyal verir, “Canım çekti” deriz. Bu sinyalle hamilelik döneminde de karşılaşılır, yani hamilelikte sıklıkla canımız bir şeyler çekebilir. Bunun nedeni, bedenin besin ihtiyacını karşılamaya yönelik gereksinimlerdir. Benzer sinyaller emzirme döneminde de gelebilir ve bu sinyallere göre beslenmek, bedenin ihtiyaçlarına yönelik bir çözüm olabilir. Kısacası, bedenimiz ihtiyaç duymuyorken bazı katı ve sıvı gıdaları zorla tüketmeye gerek yoktur.
Şimdi, fazladan hiçbir şey yiyip içmedik; günlük rutin beslenmemize devam ettik, sütümüzün besin içeriği nasıl olur?
Öncelikle şunu söyleyelim, Kolostrum dediğimiz, doğumdan sonraki ilk 3-5 gün süresince salgılanan sütün konsantrasyonu, hamileliğin ortalarında sentezlenmeye başlar (lactogenesis1). Yani, doğumun hemen ardından gelecek sütünüzün içeriği çoktan hazırdır, sadece dışarı çıkmayı bekler. Dolayısıyla, bu kıymetli ilk sütünüzün, doğumun ilk günlerindeki beslenmenizle uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur. Çünkü, kolostrumdaki besin içerikleri düşük yani dengeli, ancak koruma ve bağışıklık faktörleri (sodyum, klor, laktoferrin, bağışıklık bileşenleri, E, A ve C vitaminleri) son derece yüksektir. Özellikle, pre-term bebeklerin kolostrumları yoğun besin ve erken anne sütü antikorları içerir. Kısacası, kolostrum konsantrasyonu öylesine özeldir ki, annenin bir kaç günlük beslenme içeriğine bağlı olamaz.
Gelelim ilk haftadan sonra yavaşça olgunlaşan sütümüzün içeriğine. Sütün yağ içeriğinden başlayalım. Hamilelik döneminde, annenin vücudundaki ekstra adipoz doku (yağ dokusu) uykuya yatar; bir anlamda doğumla birlikte aktive olur ve doğumun ardından bu yağ dokusu süte yüksek oranda LCPUFA (Uzun Zincirli Çoklu Doymamış Yağ Asitleri) geçirir. LCPUFA, bebeğin merkezi sinir sisteminin ve bağışıklık faktörlerinin gelişmesini sağlar. Anne sütündeki süt yağları (hindmilk) oldukça değişkendir. Bebeğin sütteki yağı alımı, emzirme sıklığı ve emzirme sürelerinin uzunluğu ile yakından ilişkilidir. Yağlar, bebeğin enerji ihtiyacının %50’sini sağlar. Bu da demek oluyor ki, annenin beslenmesi sütündeki yağ miktarını etkilemez; yani, bebeğin enerji alımının bu %50lik kısmının annenin beslenmesiyle ilgisi yoktur. Ayrıca, bu sayede ilk 6 ay emziren annenin yağ oranı hızla azalır, yani kilo verir..
Sonuç olarak bebeğin yeterli beslenip beslenmediğini anlamak için kilo alımına, bez kirletme sıklığına, uyku durumuna ve en önemlisi de canlılığına ve mutluluğuna dikkat etmek yeterlidir. Bebeğin emmekten başka bir şeye, annenin de emzirmekten başka bir şeye ihtiyacı yoktur. Bazı anneler bir takım takviyelerin, otların, çayların süt yaptığını söyleyebilir; hatta, bunu tecrübe ettiklerini de aktarabilirler. Ancak, bu takviyelerin büyük bir kısmı plasebo etkisidir; yani, evet annenin sütü artıyordur, ancak takviyelerden dolayı değil, sütlerinin artacağına inandıkları ve bu konuya konsantre oldukları için artar..