Merhaba sevgili Zeyli,
İnternette gezinirken tesadüfen sohbetinizi okudum. 2023 Şubat ayında konuşulmuş konu, 3 ay geçmiş üzerinden. Yine de belki yüreğini ferahlatır bir nebze diye ben de bir şeyler yazmak istedim. Öncelikle, seni çok iyi anlıyorum çünkü benim de benzer tecrübelerim var.
Kendimden bahsedeyim; 32 yaşındayım, 5 yıllık evliyim. Benim de annemi yalnız bırakan bir babam var. Annemin ona ihtiyacı olduğu yıllarda babam serseri bir hayat tarzı benimseyip anneme olduğu kadar bana ve ablama da çok çektirdi sağolsun.
Çocukluğum, sevgiyle korkunun birbirine geçtiği tutarsız-kaygılı bir ortamda geçti. Buna rağmen eğitim hayatım parlaktı.
Başka bir şehirde iyi bir üniversite kazanmıştım ama okumaya giderken gözüm hep arkada kaldı. Çünkü annem eşinde bulamadığı "bağlılığı" çocuklarıyla "bağımlı" ilişki kurarak dengelemeye çalışmıştı. Ben okumaya giderken, üzüntüsünden antidepresana başlamıştı mesela.
Kendimi eğitimime veremedim doğru düzgün, uzakta olmanın acısı içimi kemirdi durdu. Daha o gencecik yıllarda saçlarımda tek tük beyazlar çıkmaya başlamıştı. Şimdi düşünüyorum da, gencecik yıllarım heba olmuş. Oysa çiçek gibi açılabilirdim. Güzel bir eğitim fırsatı yakaladığım o parlak yıllarımda doğru insanlarla iyi ilişkiler kurmaya, gezip görmeye, eğlenmeye ayırabilirdim vaktimi. Ne yazık... Hiç hak etmediğim, hüzün dolu yıllar geçirip yine de iyi bir ortalamayla mezun olmayı başardım.
6 ay sonra iş hayatına atıldım, ailemden uzak bir ile atandım. Bizimkilerde sular hiç durulmamış, daha da bulanıklaşmıştı. Çok şükür ekonomik olarak özgürdüm artık ve annem bazen yanıma kalmaya gelirdi. Annemin hep üzgün, şikayet eder hali beni dipsiz kuyulara çekerdi. Kalbim oyulurdu sanki. Bir şeyleri tamir etme arzusuyla, elimden gelenin fazlasıyla fedakar, bonkör davrandım anneme karşı. Sınırlarımı maddi manevi çok zorladım.
Yine yanımda kaldığı bir keresinde hatırlıyorum, boşanması için yalvarmıştım ve beni sert bir şekilde terslemişti. O an ilk kez bir ışık yandı zihnimde; bu benim meselem değildi. Bu, onların sağlıksız ilişkileriyle ilgiliydi. Kimse kimseye zorla yardım edemezdi, annesi bile olsa o kişi... Anladım ki, annemin derdinin devası ben değilmişim.
Öylesine yüklenmişim ki derdini, dert benim sanmışım.
Hayatıma giren erkekleri babam gibi sanmışım. Sadece babam gibi olanları, canımı acıtma potansiyeli gördüklerimi hayatıma almışım.
Bu fark ediş, artık hayatıma yanlış bir insanı alıp kendimi üzmek zorunda olmadığımı öğretti bana! Evlenmek zorunda değildim. Uzun zaman kendi gemimin kaptanı oldum, iyi ki de öyle yapmışım. Değerliydim ve kendime yetebiliyordum. Bu olgunluğa eriştikten sonra ancak ilişkilere sağlıklı bakabilmeye başlamıştım. Nadir de olsa mutlu evlilikler de olabilirdi.
Çok şükür Allah gönlüme göre verdi.
Eşimle mutluydum ama kalbimin derinliklerindeki özlem bir türlü bitip tükenmiyordu. Yaşanması mümkünken yaşanmadan hüzünle geçen yıllar canımı sıkıyordu. Buruk bir ruh haliyle yaşayıp gidiyordum ama hayata bağlı sayılmazdım. Eşim de bu duruma üzülüyordu haliyle.
Belki yıllardır özlemini çektiğim aileye yakın olma duygusunu yaşarsam hayatla bağlarım güçlenir diyerek 1 yıl önce kalkıp memleketime geldik. İlk zamanlar taşlar yerine oturacak diye seviniyordum. Ama zamanla anladım ki aradığım şey fiziksel yakınlık değil ruhsal yakınlıkmış... Ruhlar yakınsa, fiziksel yakınlık anlamlı oluyor. Ruhsal yakınlık yokken, var olan ne ise o devam ediyor. Evet bir sebeple kalkıp göz teması kurabilecek mesafede olmak kolayına geliyor insanın ama bu, gerçeği değiştirmiyor. Mesafelerin hisler üzerinde sandığımız gibi bir etkisi yok. Bu bir yanılgı...
Yine de iyi ki cesaretimi toplayıp yakına geldim, uzakta kalsam bunun bir yanılgı olduğunu göremezdim.
Peki bizimkilerde şimdi durum nasıl? Babam artık 60 yaşında ve ancak akıllandı, gözü dışardan evine döndü yeni yeni... Bizimle vakit geçirmek ister oldu. Şimdi de annem boşvermiş bir modda. Aldatıldı, ilgisiz kaldı, evin ve iki kızının sorumluluğu büyük oranda ondaydı. Karakterinde keyfine düşkünlük, dediğim dediklik hep vardı ama babamın bu etkileriyle narsist bir hal aldı.
Uzun bir hikayeden sonra bu cevabım ise sana ;
Senin, tıpkı benim gibi, anlattığın tabloda herhangi bir suçun yok. Tümüyle masumsun. Hep aynı soruları zihninde döndüre döndüre ömür tüketmeyi kesinlikle hak etmiyorsun. Zaten hiç hak etmediğimiz halde omzumuza yüklenmiş, yıllardır taşıdığımız ağır yükler var.
Bundan sonrası için bize yakışan, artık o yükleri omuzlamayı bırakmaktır.
Herkes kadar hak ettiğimiz "kendi hayatını yaşamayı" seçmektir...
Ailevi gerçeklerimiz değişmese de artık yavaş yavaş önemini yitirmeli. İçine doğduğumuz aileyi biz seçmediğimize göre, çevresel şartlardan herhangi biri olarak görebilmeliyiz. Ön planda ise kendimizin olduğu bir model çok daha sağlıklı olacaktır. Yazdıklarım sizden önce bana iyi geldi, umarım sizin de işinize yarar
Sevgiler...