Rûm, 30/36 - “İnsanlara bir nimet tattırdığımızda buna sevinirler; fakat kendi elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir bela gelse hemen ümitsizliğe düşerler.”
SARMAŞIK VE KAVAK - Kavak ile sarmaşığın hikâyesi, haddini bilmezlerin ahvalinden haber veriyor bize. Efendim, dalları heybet ile göğe uzanan ulu bir çınar ağacının yanında bir sarmaşık filizi boy vermiş. Baharla birlikte sarmaşık filizi kavak ağacının gövdesine sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurun ve güneşin etkisiyle hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacının boyuna yetişmiş. Bir gün kavak ağacına sormuş sarmaşık: “Sen kaç ayda bu hâle geldin?” Kavak: “On yılda.” demiş. Kibirle yapraklarını sallayıp gülmüş sarmaşık ve “On yılda mı? Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!” demiş. Kavak: “Doğru, haklısın.” demiş ve başka bir şey dememiş. Derken günler günleri kovalamış ve yazın sıcak günleri yerini sonbaharın serin havalarına bırakmış. Sonbaharın ilk rüzgârları ile sarmaşığın nazenin yaprakları savrulurken üşümeye başlamış. Sonra yavaş yavaş büzülüp aşağı doğru inmiş sarmaşık. Endişe ile kavağa sormuş: “Bana neler oluyor ağaç?” “Ölüyorsun.” demiş kavak. “Niçin?” diye sormuş sarmaşık. Kavak haddini bildiren sözünü söylemiş sarmaşığa: “Benim on yılda geldiğim yere sen iki ayda gelmeye çalıştığın için.”