Çok isterdim hem sizi tanımayı, hem sohbet etmeyi, hem de istişare gibi sizinle dini meseleleri konuşmayı. Burada o kadar fazla mesele okudum ve cevaplara şaşırdım ki anlatamam.
Bilen de konuşmuş, bilmeyen de.
Bana sorsalar "İşin ehli bir hocaya gidip teferruatlı bilgi alın lütfen." Der, ateşten gömlek giymekten sıyrılırdım normalde. Çünkü fetva vermek demek, ateşte yanmaya hazır olmak demek.
Ancak burada her kafadan bir ses çıkıyor, mecburen doğru olmadığını söylemek zorunda kalıyorum. Çünkü söylesem siz kızacaksınız, söylemesem Allah. Bana Allah kızsın hiç istemem.
Şimdi böyle yazıyorum ama sanki kibirli biri gibi görünme korkusu da yaşıyorum. Hani sen kimsin de bizimle dini sohbet yapmak istiyorsun gibi. Ancak hazreti Ömer (ra) "Alimin, bilmeyene karşı mütevazı olması haramdır" buyuruyor. Ayrıca ilmin zekatı, öğretmektir.
Şimdi Allah bize kuranı kerimde "emri bil maruf, nehyi anil münker" (iyiliği emretmek, kötülükten nehyetmek) meselesini mecbur kıldığı için de konu İslam olunca susamıyorum.
Linç edin, etmeyin. Bana hak verin, vermeyin. Beni sevin, sevmeyin. Bunlar bana dert olmaz.
Bana dert olan şey, Ümmetim Ümmetim diye secdelerce ağlayan Rasulullah'ın (sav) ümmetinin islamdan uzak kalması. Ne kadar aciziz, baksanıza.