Şimdi ben bu konuda gorus belirtmek istiyorum. Amacım bildiğim biseyi sizlerden saklamamak. Malesef ki etkileyici olsa da ders çıkarsak da bu hadise malesef ki uydurmadır. Ve Allah Rasulunun söylemediği birşeyi uyduran rivayet eden malesef ciddi şekilde uyarilmistir. Samimiyetinize sığınarak bildiğimi ve rivayetin aslını paylaşmak isterim
Câbir (r.anh) şöyle der:
Biz Hendek Savaşı gününde siper kazıyorduk. Önümüze son derece sert bir kaya çıktı. Sahâbîler, Rasûlullah (s.a.v)’e gelip:
“–Siperde önümüze bir kaya çıktı.” dediler.
Rasûl-u Ekram Efendimiz: “ Hendeğe ben ineceğim.” buyurdu.
Sonra ayağa kalktı. Açlıktan karnına taş bağlamıştı. Biz üç gün müddetle yiyecek hiçbir şey tatmaksızın orada kalmıştık. Rasûlullah (s.a.v) kazmayı eline aldı ve sert kayaya vurdu, o kaya un ufak olup kum yığınına döndü.
Ben: “Yâ Rasûlallah! Eve gitmeme izin veriniz!” dedim.
Evde hanımıma: “Ben, Allah Rasûlu’nu dayanılmayacak bir hâlde gördüm, yanında yiyecek bir şey var mı?” diye sordum.
Zevcem Suheyle : “Biraz arpa ile bir de oğlak var.” dedi.
Ben oğlağı kestim, arpayı da öğüttüm. Eti tencereye koyduk. Sonra, ekmek pişmekte, tencere de taşlar üzerinde kaynamakta iken, Rasûlullah (s.a.v)’in yanına gittim.
“–Ey Allâh’ın Rasûlu! Birazcık yemeğim var, bir-iki kişiyle birlikte bize buyrun.” dedim.
Rasûl-u Ekram Efendimiz: “Yemeğin ne kadar?” diye sordu.
Ben de olanı söyledim.
Bunun üzerine: “ Ooo, hem çok, hem de güzel! Hanımına söyle, ben gelinceye kadar tencereyi ateşten indirmesin, ekmeği de fırından çıkarmasın!” buyurdu.
Sonra ashâba: “Kalkınız!” dedi.
Muhâcirler ve Ensâr hep birlikte kalktılar.
Ben telâşla zevcemin yanına varıp: “Vay başımıza gelenlere! Rasûlullah (s.a.v) yanında Muhâcirler, Ensâr ve beraberlerinde olanlarla birlikte geliyor.” dedim.
Hanımım: “Sana ne kadar yemeğimiz olduğunu sordu mu?” dedi.
Ben: “Evet.” dedim.
“O hâlde telâşlanma, O senden daha iyi bilir.” dedi.
Bir müddet sonra geldiklerinde, Rasûl-u Ekram Efendimiz sahâbîlere: “Giriniz, birbirinizi sıkıştırmayınız!” buyurdu.
Rasûlullah (s.a.v) ekmeği koparıyor, üzerine et koyuyor ve her defâsında tencereyi ve fırını kapatıyor, ondan aldığını ashâbına veriyordu. Sonra yine aynısını yapıyordu. Onların hepsi doyuncaya kadar, ekmeği koparıp üzerine et koymaya devâm etti. Neticede bir miktar yiyecek de arttı.
Allah Rasûlu (s.a.v) zevceme: “Bunu ye, komşularına da ikrâm et, çünkü açlık insanları perişan etti!” buyurdu. (Buhârî, Megâzî, Bab 29, 31, Hadis no: 137, 138 ; Vâkıdî, II, 452)
Câbir (r.anh) sözünü şöyle tamamlar:
“Gelenler bin kişi idiler. Allâh’a yemin ederim ki böyle. Hepsi de güzelce yediler, hattâ kalanı bırakıp gittiler. Tenceremiz eksilmeden kaynıyor, azalmayan hamurumuzdan da iki hanım tarafından sürekli ekmek yapılıyordu.” (Muslim, Eşribe, 141)