Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli Hak olan 4 büyük mezheptir. Geri kalanı ehli sünnet itikadının dışında olduğu için hak kabul edilmemiştir.
Mezhep; gidilen yol demektir. Müctehidler tarafından yaşıyor olduğun mekana göre verilen ve islamın esasından çıkmayan hükümleri seçmeye denir. Örn; Şafii mezhebinde bir damla kan abdesti bozmaz da kadının değmesi bozarken, Hanefide kadın değil kan bozar.
Bunun açıklamasını da verirsek; Somali, Habeşistan gibi kuru topraklarda daha ziyade Şafii mezhebi geçerlidir. Çünkü su az bulunur. Ancak yeşillikleri ve suyu olan bölgelerde Hanefi mezhebine daha sık rastlarız.
Bu 2 zıt görüş, tek bir hadisi şeriften alınmıştır. Rasulullah (sav) efendimizin dizi kanar ve hz. Aişe annemize pansuman yaptırır. Pansuman bitiminde abdest almam lazım diyerek kalkar. Bu hadiseye göre imamı Şafii kadın değmesinden dolayı abdesti gitti der, imamı Ebu Hanife ise kan aktığı için gitti der. 2si de haktır zira yine Rasulullah (sav) efendimizin şu hadisi buna delildir. “İctihad edip isabet eden iki ecir, hata eden bir ecir alır." (Buhârî, “İʿtiṣâm”, 13, 21; Müslim, “Aḳżıye”, 15)
Namaz hususuna gelirsek, şafiler eğer kazaları varsa sünneti kılmak yerine kaza kılarlar. Hanefiler içinse Sünnet kazadan evvel gelir. Tek fark budur. Sabah namazı sünneti müekkede olduğu için o hariç diğer sünnetlerde bir zorunluluk yoktur. Hatta yeni namaza başlayan çocuklara ilk evvela farz kıldırılır, sonra yavaşça sabah akşam gibi kolay sünnetleri kılmaya teşvik edilir.
Sünneti terk etmek sevabını almamaya ve ahirette şefaatten mahrum olma tehlikesine sebep olur ancak hüküm olarak farz ve vacip gibi mecburi değildir. Terki kötüdür.
Gönül ister ki tüm namazlarımız tam olsun ama hiç namaz kılmayan bir insana direkt sünnetle beraber kıl demek o insanı birden ağır bir yükle baş başa bırakmak demek olacağından evvela farzlardan başla, sonra sünnetleri de yavaşça oturtturursun denmelidir.
Zira "Talha b. Ubeydillah (r.a.)'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Necidlilerden, saçları dağınık bir adam Resûlullah (s.a.v.)'e geldi. Sesinin fısıltısı duyuluyor, fakat iyice yaklaşmadıkça ne dediği anlaşılmıyordu. (Yaklaşınca) bir de ne görelim. Resûlullah (s.a.v.)'a İslâm (farzların)dan soruyor, Resûlullah (s.a.v.): “Gece ve gündüzde beş (vakit) namaz."(sana farzdır) buyurdu.
Adam: "Bana onlardan başkası yok mu?" diye sordu. Efendimiz: "Hayır, ama nafile kılarsan müstesna." cevabını verdi.
Hz. Peygamber (asv) Ramazan ayının orucunu söyledi. Adam yine: "Bana ondan başkası yok mu?" diye sordu. Resûlullah: "Nafile tutmandan başka yok." buyurdu. Efendimiz (asv) bundan sonra zekâtı zikretti. Adam: "Bana ondan başkası yok mu?" diye sordu. Hz, Peygamber (asv.): "Hayır, fakat sadaka vermen müstesna." buyurdu.
Bunun üzerine bu adam: "Vallahi, ne bunu artırırım ne de eksiltirim!.." diyerek dönüp gitti. Resûlullah (s.a.) (arkasından); "Eğer doğru söylüyorsa, kurtuldu." buyurdu." Hadisi şerifi de buna delildir.